
Duran YILDIZ (5)
TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASASI 42.madde
Öğrenim hakkının kapsamı kanunla tespit edilir ve düzenlenir.
Eğitim ve öğretim, Atatürk ilkeleri ve inkılapları doğrultusunda, çağdaş bilim ve eğitim esaslarına göre, devletin gözetim ve denetimi altında yapılır. Bu esaslara aykırı eğitim ve öğretim yerleri açılamaz.
Eğitim ve öğretim hürriyeti, Anayasaya sadakat borcunu ortadan kaldırmaz. Kimse, eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamaz.
Eğitim ve öğretim kurumlarında sadece eğitim, öğretim, araştırma ve inceleme ile ilgili faaliyetler yürütülür. Bu faaliyetler her ne suretle olursa olsun engellenemez.
Anayasanın 42. maddesindeki amir hükmü gayet açıktır. Malum bir zincirin gücü en zayıf halkanın gücü kadardır. Bu söylemi dillendirmek, kullanmak önemli değil. Önemli olan anlamı ölçüsünde gereğini yapmaktır.
Gelin görün ki anayasanın amir hükmüne rağmen yıllarca Astsubayların okuması emirle yasaklandı. Okuyanlar için her türlü engelleme yapıldı. Anayasaya rağmen anayasa delindi.
Bu ayrıştırma, öteleme T.S.K ne ve Türkiye’ye ne kazandırmıştır?
Anayasayı bir kere delmekle bir şey olmaz diyenlerin astsubaylar için anayasanın hep delik olduğundan haberleri var mıydı? Geldiğimiz durum ve olaylarda geçmişin kanunsuz uygulamalarının payı yok mudur?
Astsubay toplumu zararın neresinden dönülse kardır, diyerek vizyon sahibi düşünce ile geleceğin proje ve planlarını yapmak zorundadır. Bunun yolu da örgütlü gücünü oluşturan TEMAD'ın başına mücadeleden asla vaz geçmeyecek, vizyon sahibi bir yönetimi getirmekten geçer.
Duran YILDIZ
Em. Sağ. Asb. Kd. Bçvş
Bir meslektaşımın sosyal medyada paylaşımından;
Hindistan'da filleri evcilleştirmek için ilginç bir yöntem kullanılırmış.
Orman zeminine, filin içine düşebileceği büyüklükte bir çukur kazılır ve üzeri dallarla örtülür.
Yavru fil gelip dallara bastığında çukurun içine düşer.
Fil, çukurdan çıkmaya çabalar ama başaramaz, takatsiz kalır, kurtulma ümidi kaybolur, hayatına dair müthiş bir korkuya kapılır, çaresizce bir mucize kurtuluş yolu veya ecelini beklemeye başlar.
Fil avcıları yüzlerini de kapatan tümüyle simsiyah giysiler içinde, ellerinde sopalarla gelip fili şiddetli bir şekilde döver, yara bere içinde bırakırlar.
Hayvan, yediği sopaların ve yaralarının verdiği acıdan ve çukura düşmesi nedeniyle yaşadığı korkudan dolayı, hayatında görmediği bir bunalım ve ruhi çöküntü yaşar, birkaç saat içinde...
Sonra aynı avcılar, ağaçların arkasına gider ve üzerlerindeki siyah elbiseleri tümüyle çıkarıp, baştan aşağı beyaz elbiselerle ve ellerinde çeşit, çeşit yiyecek ve meyve sepetleriyle geri gelirler.
File şefkatle yaklaşır, onu besler, yaralarına pansuman yapar, okşayıp sever, güzel sözler söyler ve onu düştüğü çukurdan çıkarırlar.
Fil, bu beyaz giysili kurtarıcılarının kendisine gösterdiği karşılıksız sevgi ve ilgiden dolayı o kadar minnettar kalır ki o andan itibaren ömür boyu onların gönüllü kölesi olur, her istediklerini yapar ve asla sözlerinden çıkmaz.
Onların kendisini az önce tuzağa düşüren, bunalıma sürükleyen ve döven siyah giysili adamlar olabileceği aklına dahi gelmez.
Değişim ve gelişim, durumun farkında olmak ve farkı fark etmekle başlar. Gözünü kırpmadan vatanı ve milleti için ölümü göze alanların, asgari yaşam koşullarında dahi hakkını ve hukukunu dile getirmekten çekinen anlayışa sahip olan temsilcileri, görüntü vermeye gelince her platformda kişilerle boy boy fotoğraf vermekten çekinmiyor. Dağların da fotoğrafı çok güzel manzarası hoş ama o karlı dağların suyu ile vücudumuzun yaşam dengesi sağlanıyor. O sayede akça pakça oluyoruz. Bizler Türkiye’mizin ve silahlı kuvvetlerimizin o soğuk uzak ve şehrindeki kardan gelen suyuyuz.
Dağlarda karız, şehirde su
YAŞAMIMIZ DA BU
Duran YILDIZ
Çocuk zincirlenmiş fili kafasından atamadı. Hayvanları kafeslerin içinde görmekten hoşlanmamıştı. Ancak onu en çok etkileyen fil olmuştu. Hem özgürdü hem de zincirlenmişti. Zincir kalın olsa da filin istese kazığı oynatabileceğini biliyordu. Ne de olsa olağanüstü derecede büyük bir hayvandı.

Çocuk ailesine sirktekilerin neden fili zincirlediklerini sordu. Ailesi, “Kaçmaması için.” diye cevap verdi.
Çocuk, “Kaçmaması için mi? İstese kaçabilir!” dedi heyecanla.
Çocuğa göre kazık ve zincir fil için engel değildi. Sonra yine ailesine, “Peki, neden kaçmıyor?” diye sordu. Annesi ve babası omuzlarını silktiler ve oğullarına bir cevap vermediler.
Çocuk durup dinlenmeden sorular sormaya devam etti. Sonraki gün aynı soruları fen bilgisi öğretmenine de sordu. Kadın ona, “Kaçmıyor çünkü eğitimli.” diyerek duygusuz bir cevap verdi. Sonra da hayvan terbiyecilerinin hayvanları nasıl eğittiklerini anlattı.
Zincirlenmiş fil hikayesinde çocuk filin şu anda çok büyük bir boyutta olduğunu ancak bir zamanlar çok küçük olduğunu anladı.
O küçükken birisi yine bacaklarından birini küçük bir kazığa zincirlemiş olmalıydı. Çocuk, küçük filin yaralanmadan veya başı belaya girmeden zincirden kurtulmak için ne kadar çok çaba göstermiş olabileceğini hayal etti
Çocuk filin, büyüdüğünün ve artık çok güçlü olduğunun farkına varmadığını anladı. Fil yalnızca zincirle ve kazıkla mücadele edip onu yerinden kımıldatamayan küçük halini hatırlıyordu.
Bu yüzden, sosyal ve yasal hakları elde etmek için çaba harcamayı denemeyen astsubaylar, denese başaracaklar. Geçmişteki olumsuz dirençlere ve deneyimlere takılıp kalan astsubaylar, yeniden denemiyorlar.
Bu da bugün hayatlarını tamamen değiştirebilecek olasılıkları kaçırmalarına neden oluyor. Başarmanın yolu başkalarının koordinesinde, himayesinde, anlayış ve düşüncesini taşıyan, yönetim ve yönetici kalıbından kurtulmaktan geçiyor.
Duran YILDIZ
E. Sağ. Asb. Kd. Bçvş.
Psikolojide geçmişte bir deney yapılır.
Boş bir odada yüksek bir yere büyük bir salkım muz asılır ve muza erişebilecek şekilde duvara bir merdiven dayanır.
Odaya da aç bir maymun bırakılır. Aç maymun hemen merdivene dayanır. Muzu yemek ister. Ancak duvara açılan bir delikten maymuna çok şiddetli bir şekilde basınçlı su sıkılır ve maymun muza erişemeden yere düşer. Bir iki denemede durum değişme ve maymun VAZGEÇER.
Ardından odaya ikinci bir aç maymun bırakılır. ikinci maymun muzu yemek için merdivene tırmanmak ister. Ancak birinci maymun sürekli onu aşağıya çeker ve yukarıya çıkmasına izin vermez ve ikinci maymun da VAZGEÇER.
Sonrasında odaya üçüncü maymun konur ve birinci maymun odadan alınır. üçüncü maymun muzu yemek için merdivene çıkmaya çalıştığında ikinci maymun bunu aşağıya çeker ve üçüncü maymunda VAZGEÇER.
Üçüncü maymun muz tavanda merdiven önündeyken neden onu alıp yiyemediğini düşünmek bile istemez.
Çünkü birisi maymuna ne yapmaması gerektiğini söylemiştir. VAZGEÇ demiştir.
Sahip olamazsın demiştir.
Tam da birileri bugünlerde bize böyle bir operasyon çekiyor.
Astsubaylara VAZGEÇ yapamazsın diyor.
Bir başka arkadaşımıza bunların paçasından aşağıya çek diyor.
Evet!
Muzun, merdivenin, hortumun sahipleri!
Bu araçlarınız değiştirilecek ve aynı taktikle yaptığınız bütün planlar bozulacak bekleyin ve görün.
Artık astsubayların gözü açılmıştır. Gelinen bu noktadaki bilinçten geriye dönüş olmayacaktır.
İnadına ve inanarak söylüyorum ki size ve sizin paçalarımızdan aşağıya çektirdiğiniz kişilere rağmen BİZ YAPARIZ.
BİZ YAPACAĞIZ VE BAŞARACAĞIZ.
İnançla, bilgiyle ve birikimle YAPACAĞIZ VE BUNU HEP BİRLİKTE BAŞARACAĞIZ.
Duran YILDIZ
E. Sağ. Asb. Kd. Bçvş.
Sağlık sistemi, bir ülkenin olmazsa olmazı bir sosyal hizmet olduğunu son korona virüs salgınında açıkça gösterdi.
Daha önceki dönemde, her kurumun kendine ait sağlık sistemi olması ile ilgili, kurumun hastanesi, çok başlılık, ayrıcalık, hizmet dağılımı yetersizliği, statülere göre verilen hizmette farklılık yaratıyordu şeklinde eleştirilere olsa da Türk Silahlı Kuvvetlerine ait GATA Eğitim ve Araştırma Hastaneleri ve özellikle terör bölgesindeki peri fer hastanelerin kapatılmasının/Sağlık Bakanlığına devredilmesinin doğru olmadığı da süreç içinde anlaşılmıştır.
Mesleki tecrübe ve deneyim, askeri bölge hastaneleri bünyesinde bulunan sahra sıhhiye birlikleri ve hastaneleri, askeri tıbbın beşiği olan GATA’nın çekirdeğidir. Sahra Sıhhiye Hastanesinin varlığını önceleyen harp cerrahisi ile olağan üstü durumlarda olağan karar alma becerisi ve kabiliyetine sahip personelin varlığını muhafaza etmek gerekmektedir. Bu özellikler başlı başına tecrübe ve bilgi ile kazanılır. Ulaşım, yemek, lojistik vb. organizasyonlarda çok kısa zamanda doğru netice almayı hedefleyen personel ağı ve birikimine sahip sağlık astsubayları başta olmak üzere diğer branşlardaki astsubaylar bu yapının önemli unsurlarıdır.
Ülkemizdeki hastaneler; Devlet hastanesi, Vakıf hastanesi, Özel hastaneler olarak sağlık hizmetleri sektöründe yer almaktadır. Buralarda çalışan personeller; Doktor (asistanlar), tekniker, teknisyen, hemşire, laborantlar (yardımcıları), att, paramedik, tıbbi sekreter, hasta bakıcı, temizlik hizmetleri, güvenlik görevlileri, çamaşırhane, terzi, morg çalışanları, tıbbi gaz çalışanı, idari ve teknik personel olarak ayrılmaktadır. Yani hastane personeli bir bütündür ve ayrılamaz. Her biri, bir zincirin halkaları gibidir.
Peki hastanelerimizde durum nasıl;
Hastanede çalışan doktor, hemşire ve idari personel dışında çalışan personelin bir kısmı ya da tamamı özel şirket vasıtası ile hizmet vermektedir. İdari ve özlük hakları şirkette, hizmet yükümlülükleri hastaneye bağlı. Bu iki başlılık iş motivasyonu, performansı ve deontolojik açıdan uygun olmayan bir durumdur. Özellikle radyoloji MR., laboratuvar ve anjiyo gibi bölümlerde hastanın hayati idamesine aktif hizmeti olan bu çalışanlar, bizatihi hizmetin içinde doktorlarla beraber hizmet yürütürken hizmet bitince hemen şirketin elamanı olmaktadır. Bu personelin çalışmasına hakim olan yada bilgisi olan değerlendirecek kişi doktor veya kendi meslek çalışanlarıdır. Bu uygunsuzluk aidiyet duygusunu ve hizmet kalitesini, verimliliğini çok olumsuz etkilemektedir.
Bir de iş yeri hemşireliği var ki deve misali, İş yerinde kaza ve yaralanmalara müdahale edecek sağlık personeline sınavda sorulan sorular; Merdivenin genişliği, asansörün halatının kalınlığı dış cephede kullanılacak iskele yapısı vs. İlk müdahale yaparken kazazedeye bunlara göre mi müdahale edeceğiz. Kendi görev kapsamı ile ilgili soru sorulmalı veya on beş yirmi yıl sağlık memurluğu, hemşirelik yapmış kişiye bu yapılmamalı.
Zonguldak Valisinin, sağlık personeli ile ilgili talihsiz sözleri üzerine sosyal medyada Prof. Dr. Vedat KÖSEOĞLU’nun Zonguldak valisine hitaben yazdığı ve hak verdiğimiz bu çıkışı doğrudur ve yerindedir.
Ancak paylaşılan metin içinde kullanılan “Hekimler ve diğer sağlık çalışanları” şeklindeki ayrımcı dil şık olmamıştır. Sağlık çalışanlarının “diğer” olmadığının bir ve bütün olduğunun farkına varmasını, yaşadığımız ve mustarip olduğumuz hatta yazamadığımız konular ile tanımlanmayan, görülmek istenmeyen sorunlarımız için de aynı duyarlılığı göstermesini kendisinden beklemekteyiz.
Otuz beş yıl Sağlık Astsubayı olarak bu sektörde çalışan biri olmam nedeniyle duygu ve düşüncelerimi paylaşmak istedim.
Kalın sağlıcakla.
Duran YILDIZ
Zonguldak Valisinin tepki çeken sözleri ile ilgili haberi okumak için TIKLAYINIZ
Prof. Dr. Vedat KÖSEOĞLU'nun mektubunu okumak için TIKLAYINIZ