Bu sabah kalktığımda ne gülümseyebileceğim, ne de kapris yapacağım biri vardı yanımda. Bu yok oluş çok fena bir şey. Birlikte gayet güzel kahvaltı yaparken, sigara tüttürürken, anlatılmaz çay keyfi...
Bir de o eski ramazanlar...
Çok garip bir şey biliyor musun?
Var olanı yokken hissetmek, olmayan şeyleri ölesiye istemek. Tek başına yoklukları üzerine hissetmek...
Yokluklar zamanla kendisini hissettiriyor zaten. İnsan sevdiklerini kaybedince,onlarla paylaşmamana üzülüyorsun.
Bak şimdi penceredeki kuşları göstereceğim, açan menekşeleri göstereceğim hiç kimse de yok yanımda...
Geceleri uyumak en zor iş. Bütün devreler gece yanıyor, kafanın içinde bir takım anılar çat kapı çıkıp geliyor yanına... Haa bazen fena uyukluyorum televizyonun karşısında, yaşlanıyorum galiba mavi gözlü dev adam. Arada bir sızıp kalıyorum koltukta. Çok geç yatsam da hani derler ya karga misali, sabahın kör ışıklarında uyanıyorum...
Bak bu kaçıncı ramazan, yine yoksun... On yılda çok sular aktı bu şehirden. Senden sonra sihirli değneğini de götürdün sanki. Ne davulcunun sesini duyuyorum ne de o tatlı kalabalık ramazanları...
Bazıları diyor ki; "hayat devam ediyor."
"Seni anlıyorum." Beni ancak “damdan düşenler” anlar da, hiç ses etmiyorum onlara... Hayat benim için senden sonra devam etmedi aslında. Sıfırdan başladım biliyor musun? Her şeye sıfırdan başladım arkadaş...
Bütün gün çevremde birlikte yaşadığım arkadaşlar var. Uzakta olup beni düşünün ailem var. Eğlendiğim mutlu olduğum insanları görüyorum. Saksıda açan menekşemi...
Geçen gün yolumu kesen aç köpek yavrusunu, anlatıyorum. Senin gibi beni anlamıyorlar. Hani; “gidenler kayboluyor” diyorlar ya? Aslında hiç bir şey kaybolmuyor, anılar hep benim ile birlikte...
Şimdi canım, önceki, sonraki emeklilik halleri, birlikte geçirdiğimiz günler... Diğer insanlara göre çok mutluyduk. Gün boyu anı değerlendirip, çok insandan daha mutluyduk. Ama mutluluk ne yazık ki bir anı olarak insanın yüzüne kapanıyor. En çok özlem duyduğum eski ramazanlar, büyük sofralar, şen kahkahalar, neşeli sesler. İşte o an...
Hayat boyu hep Pollyanacılık oynayıp, “şanslı olduğumu” düşündüm.
Küçük şeyler ile mutlu oldum. Sabah aldığım her nefes için şükrettim.
Bahçedeki ağacın meyve verişinde mutlu oldum.
26 yıllık geçen zamanda birbirimize hiç benzemedik.
Zevklerimiz, tuttuğumuz takım, düşüncelerimiz farklıydı ama hep ortak duygularda buluşmaya çalıştık.
Ama yaşadığımız her anda hep bir şeyler öğrendik.
Çok şeyler yapacaktık seninle olmadı... Oyunu sen bozdun be arkadaş. Şimdi bana kızacaksın. Bak gecenin bu saatinde böyle oturuyorum. Bazen resmin karşısına geçip bol bol sitem ediyorum. Bazen de kızıyorum. Bak yine güneş doğacak, yine batacak. Belki yine saçma sapan şeyler olacak. Hayatın en büyük derslerinden sonra beni ne ayakta tutacak diyordum. Biliyor musun bilmem, bir can daha katıldı aramıza... Mavi gözlü küçük dev adam. Evet, bir torunumuz oldu, dünyalar tatlısı. Eminim, farkındasın.
Bu akşam sana yazdım, sildim, bir daha yazdım. Bilmem okur musun? Sen gittin gideli çok şeyler değişti... Elektronik çağdayız. Şimdi yazılan mektuplar, suya yazılan gibi... Yazıyorsun, atıyorsun uzaya.
Geride bıraktığın canlar,arkadaşlarla güzel anları mutlulukları paylaşacağız. Hayata gülerek bakmaktan başka çare de yok. Sanki “bir varmış bir yokmuş” gibi.
Bu ramazan da sensiz, sessiz...
Lütfiye SÖNMEZ
TEMAD Konya Kadın Kolu Başkanı
“Bir Sevda, Bin Veda” isimli kitabın yazarı.