All for Joomla All for Webmasters
Salı, 15 Ağustos 2017 16:46

Emekli Hava Asubayı, Ebru Sanatçısı Ömer Faruk Barış ile söyleşi

Öğeyi Oyla
(7 oy)
Başarı öykülerimizin bu bölümünde konuğumuz (E) Hava Asubayı, çok yönlü bir sanaatkar, yüreği sevgi dolu bir meslektaşımız, Ömer Faruk Barış…
 
Emekli Asubaylar: Ömer Faruk Barış? Sizi tanıyan tanıyor ama, “sizi tanımayanlara da tanıtır mısınız kendiniz?” desek neler söylersiniz?
  etkinlik 02
Ömer Faruk Barış: 28 Haziran 1960 yılında Afyonkarahisar ilinin Şuhut ilçesinde doğdum. 4 kardeşin 3’ncü çocuğuyum.
İlk ve ortaokulu Şuhut'ta tamamladıktan sonra parasız yatılı Akşehir Öğretmen Okulunu kazandım. Eğitimimi başarıyla tamamladıktan sonra Hava Astsubay okuluna başladım ve başarıyla bitirdim.
1980 yılında Hava İkmal astsubay olarak göreve başladım. Merzifon 5. Ana Jet Üs, Bartın Hava Radar Mevzi Komutanlığı Amasra F/S Mevzi Komutanlığı, Kütahya Hava Er Eğitim Tugay Komutanlığı ve Konya 3. Ana Jet Üs Komutanlığı’nda çalıştım. 31 yıl üzerinden emekli oldum. Evli ve 2 çocuk babasıyım.
  
E.A.: Eğitim durumunuzla ilgili de sizden biraz bilgi istiyoruz. Çünkü biz biliyoruz ki eğitime de önem veren bir meslektaşımızsınız. Hem kendinizle ilgili hem de genel olarak eğitim konusundan bahseder misiniz? Genç arkadaşlarımıza tavsiyeleriniz nelerdir?
  
Ö.F.B.: Astsubay olduktan sonra Anadolu Üniversitesinde lisans eğitimimi tamamladım. Sonra Dumlupınar Üniversitesinde yüksek lisans master yaptım. Emekli olduktan sonra İlahiyat Fakültesi 2’nci sınıfta halen okumaktayım. Okumanın öğrenmenin yaşı olmadığına inanarak her an her ortamda okumaya devam ediyorum. Şimdi Kuran-ı Kerim’in tefsirini okuyorum ve tamamlamak üzereyim.
Bu konuda benim üzerimde hakkı olan öğretmenlerime teşekkürü borç bilirim. İlk öğretmenlerim annem ve babamdı. Gaz lambasının etrafında biz evlatlarını toplar dini ve milli hikaye ve romanlar okurlardı ruhları şad olsun.
  
E.A.:  Sizi tanıyanlar, sevgi dolu bir yüreğinizin, değme sanatkârlara taş çıkartacak marifetlerinizin olduğunu biliyor. EBRU nedir? Bu sanatı icra etmek isteyenlere neler söylemek istersiniz? Bunun dışında sizin karakalem resim çalışmalarınızın da olduğunu biliyoruz. Bu konuda da bilgi verebilir misiniz?
  
Ö.F.B.: Ebru su üzerinde kendini bulma, her bir damlada Rabbe varma çabasıdır. Şekil verdiğimiz her boya zerresine ruhu akıtmaktır, yok olmaktır suyun yüzeyinde...
Hayat uzun bir yoldur sonu görünmeyen. Sonu göremezsin, fakat bilirsin vakti saati gelince sonunda, sonunun da geleceğini, olacağını. İşte bu hayat yolunda iki bahara uyandım ben; birisi mesleğim şerefim onurum vatan bekçiliği yaptığım askerliğim…
 
 
Koca bir yüktü omuzlarımızdaki!
 
Öyle ya vatan hafife alınacak şey miydi? Tüm gücümle tüm yüreğimle yüklendim vesselam...
 
Bekçilik ettiğim Vatanımın yolu uzun, dağları sarp olurdu. Zorlardı kış şartları soğuktan üşüyen titrek ellerim… Lakin vatan aşkıyla yanan yüreğimiz sıcacık ederdi namluya yapışmış ellerimizi… Öyle güzel öyle şerefli geçti ömrümün birinci baharı…
 
Görevimizi tamamladık Elhamdülillah vatanı; yeni yüreklere, tertemiz bekçilere devrettik…
 
Saçlara aklar, ellere, yüzlere senelerin çizgileri düşünce daha bir anlıyor insan sonun yolcusu olduğunu...
 
Tam yola revan olurken kurumaya yüz tutmuş dallarım yeniden çiçeklendi Rahman'ın yolunda…
 
İkincisi de buydu. Rabbim hat ve ebru sanatıyla tuttu çekti kendi yoluna, "Buyur artık buradan yürü ey Ömer Faruk Barış kulum " dedi! Yürüdük... Elhamdülillah! Yeniden açtık dünyaya gözlerimizi…
 
eser 01
Ebru sanatında lale Rabbi temsil eder. Lalelerin boyasını suya her atışımızda, boynunu her büküşümüzde lalelerle boyun büktük Rabbin huzurunda…
 
“Elleriyle çalışan insan işçidir.
Elleri ve kafasıyla çalışan insan ustadır.
Elleri, kafası ve yüreği ile çalışan insan sanatkârdır” diyor Goethe...
 
İşte biz de ebru yaparken eller, kafa ve yürek ile çalıştıkça sanatkarlık yolunda ilerleme yolunu seçtik...
 
Günümüzde stresle baş etmek için psikiyatriye gidip türlü türlü ilaç kullanmak yerine, bir ebru teknesi alıp “ya Allah!” deyip fırçayı vurmak ve saçılan her bir boyayla bütün stresinizi atabilirsiniz inanın.
 
Ebru yapmak stresle başa çıkmanın yeni çözümü olarak görülüyor. Bireyin yaratıcı potansiyelini kullanmasına sebep olurken, aynı zamanda konsantrasyonu güçlendiriyor, stresi azaltıyor. Ebru sanatı çocukluğa dair anıları hatırlatıyor, yaşamın çok daha kolay olduğu, çocukluk günlerine dönüş hissiyatını doğuruyor. Ebru yaparken sakin ve yaratıcı bir ruh haline girildiğini, sessiz bir ortamda dinlendirici bir müzikle ebru yapmanın terapiye eşdeğer olduğu düşünülüyor.
 
Ebru sanat terapisi kişilerin su üzerinde boyalarla kendilerini ifade etmelerini destekleyerek duygularını anlamalarını sağlayan iletişimi, paylaşımı kolaylaştıran eğlenceli bir sanat tekniğidir.
 
Ebru;
Elin mahareti ,
Gözlerin renk uyumu ,
Gönüllerden yayılan muhabbetin;
Kağıda yansımasıdır…
 
Günlerimizi renklere boyayacak ebrulara ihtiyaç var şu dünyada. Bir süre resim sanatında karakalem ve sulu boya çalıştıktan sonra rabbim yeni bir kapı açtı karşımda…
 
“Hüsn-i hat” yazarken, her “Elif” çekişte hatırladık Tevhidi, kimin huzurunda olduğumuzu…
“Kef” yazarken sevdiklerimizi bir ömür kucağımızda kalbimizde taşımaya razı ve hazır olduğumuzu hatırladık.
“Vav” harfini yazarken ebcet hesabında değerinin ve imanın şartının altı olduğunu, kuyruğunu her büküşümüzde el açtık boyun büktük. "Baş üstüne" dedik “Ne verirsen baş üstüne!…
Bunları lisanı halimce dilimin döndüğünce çocuk genç yaşlı demeden anlattım yüzlerce kursiyerime, binlerce ebru hat sever meraklı sanatsevere...
İşte böyle sonlu hayat yolunda sonsuzluğa izler bıraktık Elhamdülillah...
 
E.A. : Sizce bir insan dünyada mutlu olmak için neler yapmalıdır? Siz de emekli bir insansınız. Emekli bir insanın hayata küsmemesi için neler yapmasını tavsiye edersiniz?
 
Ö.F.B.: Mutluluk yaşadığın hayat tarzında değil, hayata bakış tarzındadır.
 
''Mutlu bir hayat yaşamak istiyorsanız hayatınızı bir amaca bağlayın, kişilere veya eşyalara değil.'' Albert Einstein.
etkinlik 01
 
Hayatın güçlüklerine katlanabilecek kadar İNANÇ,
Geleceğin daha iyi olacağına inanacak kadar ÜMİT,
Doğru bildiklerin için mücadele edebilecek kadar CESARET,
Topluma, ailene faydalı olabilecek kadar SAĞLIK,
İhtiyaçlarına yetebilecek, zekâtını verebilecek kadar PARA,
Başkalarının daima iyi yönlerini görebilecek GÖZ,
Çevrenizdeki insanlara yardım eli uzatacak kadar CÖMERTLİK,
İnsanlardan karşılık beklemeden yapabileceğin İYİLİK,
Hayatın zorluklarına karşı hayatı ve insanları kuşatacak SEVGİ,
Yastık kadar yumuşak ve rahat bir VİCDAN,
Dili, belini, kalbini, keseni ve gözünü haramdan saklayabilecek İRADE,
Gördüklerinin, duyduklarının düzelmesini bekleyebilecek kadar SABIR,
Günahlarını, noksanlarını itiraf edebilecek kadar FAZİLET,
En kötü halinde bile ŞÜKÜR varsa,
SEN MUTLUSUN...
 
Günümüzde, birinin ellerini sıkıca tutup sevmekten güvenmekten korkar olmuşuz. Kapıları kapatmak yetmemiş kepenkler indirmişiz...
Hemhal olmayı empati yapmayı unutmuşuz. Ben, başkalarının acılarını önemsemeyen insanlardan rahatsızım.
 
Ayrıca emekli olmakla yaşlılık eşdeğer değil. Yaşlılar yardıma muhtaç ve acınacak durumdadırlar algısı var. Oysa yaşlıların kazanımları daha çoktur. “Yaşlılık hayatın mutsuz dönemidir” sanılıyor.
 
Yaşlılığın “problemli bir hayat dönemi” olduğu doğru. Aslında pek çok problemin kaynağı da bu gerçeği olgun bir şekilde kabullenmemekten doğmaktadır.
 
Ama bu demek değildir ki, “yaşlılık hayatın en mutsuz dönemidir” ve “yaşlı insan asla mutlu olamaz.”
 
Gerçekçi hayat felsefesine sahip olan insan en ufak şeylerden mutlu olabilir. Emekli olduktan sonra üretken olmayı beceren insanlar daha geç yaşlanmaktadırlar. Emekliliği felaket olarak değerlendiren insanların sağlıkları, emeklilik sonrasında süratle bozulmaktadır.
 
İnsanoğlu eli tutup, şuuru yerinde olup ayakta durduğu sürece çalışmalıdır. Tembellik yaşlanma sürecini hızlandırır.
 
Bunu bilir, bunu söylerim …
 
Kimsenin sahip olmadığı, olamayacağı bir şeye sahipsin; kendine... Senin sesin, senin aklın, senin hikâyen, senin bakış açın. Öyleyse yaz, çiz, yarat, eğlen, dans et, ebru yap, hat yap ve yalnızca senin yaşayabileceğin, yalnızca senin sahip olabileceğin o hayatı yaşa.
- İnsan ne zaman ölür ?
- Artık hatırlamadığı zaman.
- Başka ?
- Artık hatırlanmadığı zaman…
 
Nazım Hikmet ise ;
 
“Sevdiğin müddetçe ve sevebildiğin kadar...
Sevdiğine her şeyini verdiğin müddetçe
ve verebildiğin kadar gençsin...” diyor.
 
Yaşlanamamışlıklar biriktiriyoruz “bir gün yaşarım” ümidi ile.
Bir sürü kitap alıyoruz, “bir gün okurum” diye.
Bir sürü söz biriktiriyoruz “bir gün söylerim” diye.
Bir sürü susuyoruz. “uzun süre konuşurum” diye .
Sürü ile alıyoruz; “almak da yetiyor”, “kullanmasak da olur”, “evde bulunsun işte canım” diye.
 
Elde edilesi kadar mutluluklarımız.
Ruhu doyurmak mı?
Gelecekte yaşıyoruz.
“Seneye hallederim.”
“Şu çocuklar büyüsün hele de bakarız.”
“Emekli olsaydım...”
Facebookta sayfalar biriktiriyoruz.
Beğen... Bir gün bakarım…
Raflarda kitaplar birikti. Ev eşya almaz oldu. Çocuklar büyüdü.
Sanalda "beğenmek" le kültür-sanat yaptık.
Ruhumuz mu?
Mtutsuz ?
 
Yarın bakarız ona da.
 
İşimiz var biraz...
 
Yaşamaktan korkmayalım ! Doğru şeyler yaptığında yaşam öyle güzel ki...
 
“Diyorlar ki; korkar mısın ölmekten? “
İnsan hiç korkar mı yaşadığı yalan bir ömürden sonra yaşayacağı tek gerçekten...”Mevlana
 
E.A.: Sizce dostluk nedir? Etrafınızda “dost” diyebileceğiniz kimseleriniz var mı, onlar için neler yapabilirsiniz?
 
Ö.F.B.: Dostluk deyince aklıma Efendimiz (S.A.V.) geliyor ;
 
BÖYLE BİR DOSTUNUZ OLDU MU?
 
* Kötü söz söylemezdi.
* Affediciliği tabii idi, intikam almazdı.
* Düşmanlarını affetmekle kalmaz, onlara şeref ve değer de verirdi.
* Kimseyle çekişmezdi.
* Çok konuşmazdı.
* Boş şeylerle uğraşmazdı.
* Umanı umutsuzluğa düşürmezdi.
* Hoşlanmadığı bir şey hakkında susardı.
* Hiç kimseyi ne yüzüne karşı, ne de arkasından kınar ve ayıplardı.
* Kimsenin kusurunu araştırmazdı.
* Kimseye hakkında hayırlı olmayan sözü söylemezdi.
* Yanında en son konuşanı ilk önce konuşan gibi dikkatle dinlerdi.
* Gerçeğe aykırı övgüyü kabul etmezdi.
* Her zaman ağırbaşlıydı.
* Kapısına yardım için gelen kimseyi geri çevirmezdi.
* Dostlarına şöyle derdi; “Dünyada garip bir kimse, yahut bir yolcu gibi ol!”
* Her zaman hüzünlü ve mütebessim bir haletle dururdu.
* Adet üzere sarfedilen hiçbir kötü sözü ağzına almamıştı.
* Sıkıntılı hallerinde kabalaşmaz, bağırmazdı.
* Fakirlerle birlikte yerdi; öyle ki onlardan ayırt edilmezdi.
* Sade kıyafetler giyer, gösterişten hoşlanmazdı.
* Konuşurken yüzünü başka tarafa çevirmezdi.
* Bulunduğu mecliste ayrıcalıklı bir yere oturmazdı.
* Sabahları evinden çıkarken şöyle derdi:
“İlahi, doğru yoldan sapmaktan ve saptırılmaktan, kanmaktan ve kandırılmaktan, haksızlık etmekten ve haksızlığa uğramaktan, saygısızlık etmekten ve saygısızlık edilmekten sana sığınırım.”
*Sıradan değildi. Ama sıradan insanlar gibi yaşardı...
 
O, HZ. PEYGAMBERDİ.
SALLALLAHÜ ALEYHİ VESELLEM
ALLAHÜMME SALLİ ALE SEYYİDİNA MUHAMMED
 
Ne kadar etkileyici…
 
Hiçbir insan öylesine girmiyor hayatımıza... Kimileri ceza, kimileri bela, kimileri imtihan, kimileri ise armağan."
 
“Yıldızlar kadar arkadaşın olacağına, alaca karanlıkta parlayan ay gibi tek dostun olsun yeter. “ Goethe.
 
“Samimi bir sevginin yerini başka ne tutabilir bu hayatta?
Birine karşılıksız iyilik etmenin hazzını başka hangi şey yaşatabilir insana?
Hangi intikam daha güçlüdür, kötülüğe iyilikle cevap vermekten?
İnsan yaşadıkça zaten, vazgeçemez ki sevmekten...
Biliyorsun, küçücük bir tebessümle değişebilir bütün dünya bir anda.
Biliyorsun, insanlığımız büyüdükçe büyür iyiliğin sıcacık kucağında…”
 
E.A.: Hayal kurar mısınız? Kısaca hayal dünyanızdan bahseder misiniz? Hayatınızda yapmak isteyip de yapamadığınız ya da yapabildikleriniz şeyler nelerdir?
 resim ebru 1
 
Ö.F.B.: "Hayal edebildiğiniz her şey, gerçektir." - Pablo Picasso
 
Hayal kurarım ve hayallerimin peşinden koşarım. Bu sanata başladığımda çok alay ettiler “Bu yaşında ebru öğrensen, hat yazsan ne olacak?” diye ama yüzlerce kursiyerim oldu, binlerce kişinin yüreğine ebru ve hat sanatıyla dokundum…
 
Neydi bunun adı ; HAYAL ve sevmek …
 
E.A.: Aşka inanır mısınız? Sizce aşk nedir?
 
Ö.F.B.: Aşka inanmamak dünyayı, yaratılan her şeyi hiçe saymaktır ki bu haddimize değil…
 
Aşk sevilenin yolunda yok olmaktır.
Benlik makamından çıkıp sevgilinin makamında hiç olmaktır.
Hat sanatında bir deyim vardır;
AŞK olmadan meşk olmaz...
Öncelikle ve özellikle Allah aşkı...
 
E.A.: Güven nedir? Kimlere güvenirsiniz?
 
Ö.F.B.: Güven kendini bulduğun bir kaç gönülde yok olmaktır. Sevdiğin gönle dönüşmektir .
İnsan doğası gereği yalnızlık üzere yaratılmamıştır elbette. Birilerine güvenmek gerek. Güvenmek gerek ki yüreğe yangın düştü mü gidip güvendiklerinin yanında söndürebilmeli insan…
 
E.A.: Son olarak insanlara ve genç meslektaşlarımıza ne gibi bir mesaj vermek istersiniz?
 
Ö.F.B.: Benim için sakin huzurlu bir ev, kendi ellerinizle yaptığınız ebrular, yazdığınız ayetler ve hadislerden oluşan hüsn–i hat çalışmaları, yetiştirdiğimiz hat ve ebru talebelerimiz, yol gösterecek ilham verecek Kuran–ı Kerim ve kitaplar, aileniz, akrabalarınız sevilmeye değer birkaç arkadaş, acı veya pişmanlık vermeyen masum eğlenceler, gerçeğe bağlılık, güven, ümit ve sevgi dolu bir yürek dünyanın bütün zevklerinden daha değerlidir.
 
Yolunuz nereden geçerse geçsin sevgiye mutlaka dokunmanız dileğiyle...
 
E.A.: Değerli vaktinizi ayırıp sorularımızı yanıtladığınız için çok teşekkür ediyoruz.
 
Ö.F.B.: Ben teşekkür ederim. Tüm meslektaşlarıma; saygı, sevgi ve selamlarımı sunuyorum...
 
Söyleşiyi Gerçekleştiren: Tayyar Yıldırım

 

 

Ek Bilgi

  • Facebook Yorum:
    Share on Myspace
Okunma 7698 defa Son Düzenlenme Salı, 15 Ağustos 2017 18:10

You have no rights to post comments