“Türkiye’nin baş döndürücü bir hızla ve çok ciddi bir süreçten geçtiğini hep birlikte görüyoruz. Dolayısıyla Türkiye’de bütün sistemler değişirken bizim içinden çıktığımız ocak olan Silahlı Kuvvetler, dolayısıyla da bunlara bağlı Kuvvet Komutanlıkları sürekli olarak değişirken TEMAD’ın olduğu yerde sayması mantığa ve akla çok uymuyor. Dolayısıyla TEMAD’ın da derhal yeni bir vizyona geçiş yapması gerekiyor…”
Böyle söylüyordu TEMAD Genel Başkanı Sayın Ahmet Keser…
15 Temmuz’da yaşanan başarısız darbe girişiminden sonra toplumda yaşanan şok bir yandan devam ederken, peşinden OHAL’in ilan edilmesiyle birlikte devletin her kademesinde olağanüstü gelişmeler yaşanmaya başladı. Bunun en büyük dalgası, kaçınılmaz olarak Türk Silahlı Kuvvetlerinde görüldü.
![]() |
![]() |
![]() |
Peş peşe yayınlanan Kanun Hükmünde Kararnameler (KHK) ile Yüksek Askeri Şura’nın yapısı değiştirildi, Jandarma ve Sahil Güvenlik İçişleri Bakanlığına, Kuvvet Komutanlıkları ise Milli Savunma Bakanlığına bağlandı, Askeri okullar kapatıldı, Milli Savunma Üniversitesi kuruldu, Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ın TSK komuta kademesine doğrudan emir verme yolu açıldı, Tersaneler, askeri fabrikalar Milli Savunma Bakanlığına, GATA ve askeri hastaneler Sağlık Bakanlığına devredildi, Tüm bunların yanı sıra, oranları üst rütbelerde daha fazla, ast rütbelere geldikçe azalan bir oranla TSK’dan çok büyük sayılarda ihraçlar gerçekleştirildi.
Görülüyor ki TSK içerisinde bu radikal değişimler bundan sonra da devam edecek. İşte, yaşanan bu fırtınalı günlerde TEMAD, donanımıyla, bilgi birikimiyle, tecrübesiyle bu değişim sancısında üzerine düşeni yapmak üzere çoktan kollarını sıvamış ve adımlarını atmıştı.
Genel Merkezde ilk planlama çalışmalarının akabinde, geçtiğimiz hafta 4-5 Ağustos 2016 tarihlerinde iki gün süren bir faaliyet icra edildi.
Bu çalışmalara kısaca değineyim; Bu icraat içerisinde, TEMAD Genel Merkez Yönetim Kurulu’nun haricinde diğer illerde yaşayan, sosyal medyada tanınan veya tanınmayan, ancak bu camianın (Genel Başkanın deyimiyle) “think tank’çileri”, “toplum mühendisleri” olarak değerlendirdiği kişilerden oluşan yaklaşık 20 kişilik bir Komisyon kurulması planlanmış, Ankara’ya davet edilmiş ve beyin fırtınası yapmak üzere bir araya getirilmiş oldu. Bu Komisyon içerisinde sitemizin değerli yöneticileri olarak Halil Ergenli, Tayyar Yıldırım, Mustafa C.Sadakoğlu ile birlikte Mustafa Aytar olarak benim de bulunuyor olmam bizler için ayrı bir onur kaynağı oldu.
Tabi çalışmaların sadece bu kişiler ile sınırlı olmadığını da Genel Başkan ile daha sonradan yaptığımız görüşmede öğrendim. Görüşmemizde Genel Başkan, önümüzdeki zamanlarda Şube Başkanları nezdinde ayrıca toplantılar yapacağını, bunun hazırlığı içerisinde olduğunu ifade etti.
Şu günlerde sosyal medyada bazı meslektaşlarımızın sürekli olarak; “durum ortadayken, ülke bu haldeyken TEMAD ne yapıyor?” diye hayıflanmalarını okudukça, bu iki günlük zamanda içerisinde bulunduğum bu önemli faaliyetleri, Genel Merkez tarafından üyelerine duyurulmasını beklemeden kendi çapımda sizlere aktarmak istedim…
Arkadaşlar TEMAD durmuyor, TEMAD koşuyor. Gördüm ki TEMAD bugünlere çoktan hazırmış zaten. Bu hazırlığı Ahmet Keser şu ifadesiyle izah ediyor;
“Biz buna hazır mıydık? Evet hazırdık. Buna ne zaman hazırlandık? Bu duruma biz tüzük kurultayı ile birlikte hazırlandık.”
Genel Başkan yaşadığımız bu süreç ile ilgili ise şunları söylüyor;
“Önümüzdeki süreç içerisinde Türk Silahlı Kuvvetleri nasıl şekillendirilecek? Buna çok kısa bir analiz yaparak değineyim. Bu konuda sizlerin de fikirlerinizi alacağız. 15 Temmuz’da bir vaka yaşadık. Herkes bunun adına başka bir şey diyebilir. Fakat bu vakanın bir amacı, bir de tarzı vardı. Biz hep tarzını konuştuk. Yani olaya darbe dedik. Darbe bir tarzdı. Amaç değildi. Amaç farklı bir şey. Dolayısıyla ortaya amacı koymakta yarar var. Amaç, Türkiye’de bir iç savaş çıkartmak, bunun adını koyalım.
Hükümet’i ele geçirmek, devleti ele geçirmek. Zaten bunlar elinde idi. Öyleyse elinde olan bir şey için tekrar silahlı bir kalkışmaya geçmesi bu insanların düşünebileceği bir şey değil.
Bu insanlardan kastım şu; Bu operasyonun arkasında, Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı yapılan bu operasyonun arkasında kesinlikle ABD ve İsrail var. Kesinlikle birinci aktörleri bunlar. Sonra ikinci aktörlere geçerseniz, başta İngiltere, Almanya olmak üzere Avrupa Birliği vs.i koyabilirsiniz. Böyle komedi bir darbe zaten olmaz. Asker mantalitesi ile de baktığınız zaman çok oturmuyor. Dört tane tankı hangi amaç ile getirirseler getirsinler Boğaz Köprüsünün sadece Anadolu yakasından Avrupa yakasına geçişine koyup da 15 milyonluk bir şehri zaptetmek mümkün değil.
Oraya neden kondu? Çünkü o şehrin simgesi var. Bir iki tane simgesi var, nedir bunlar? Sultanahmet Camii, Topkapı sarayı, Boğaziçi köprüsü bir simge. Siz Sultanahmet Camiine her zaman gitmezsiniz, Topkapı sarayına her zaman gitmezsiniz ama bu ülkede yaşayan insanların büyük bir kısmı o birinci köprüyü muhakkak kullanmışlardır ve o köprüden her geçişte o köprü her dizinin ara fragmanında göründüğünde aklınıza darbe çağrıştıracaktır.
Bu tür algıyı oturtmak için o tür mekânlar hassaten seçilir. Burada da Genelkurmay Başkanlığı, Özel Kuvvetler ve Kızılay’ın seçilmesindeki mantık, mantalite bu. Siz eğer darbeyi hükümet’e karşı, hükümetin başına karşı yapmak isterseniz hükümet içerisinden bir kişinin veya bir siyasetçinin ölmesini düşünebilirsiniz. Fakat baktığınızda böyle bir şey yok.
Demek ki amaç birini öldürmek veya derdest etmek değil, karıştırmak, karşıtlık yaratmak. Peki bu birinci aşama, bu amacı güden insanlar ya da gruplar için başarısızlıkla mı sonuçlandı? Şahsi fikrimi söylüyorum; asla, tam tersine kendi içerisinde tutarlı ve başarılı oldu. Çünkü onun planı o kadardı. Yani Kuleli Askeri Lisesinden öğrencileri çıkarttığında Kuleli’deki çocuklar buna inandı, o tankları oraya götüren subaylar, astsubaylar inandı. Ama bunu planlayan insanlar onların inanacağını hesaplayarak yaptılar ve oraya kadar götürdüler. Orada bıraktılar. O tarihten sonra Türkiye’nin karışma ihtimali yüksekti. Neden? Bakıyorsunuz sokaklarda insanlar meydanlara çıkıyor, bir de evlerde onları izleyenler var. Sokaktaki insanların tersine evlerde onları izleyen insanlar var. Şimdi evlerde izleyen insanlar gözlemci ve bir şey söylüyorlar. Diyorlar ki; “bunların sokağa çıkma gerekçesi ne?” Sokaktaki insanlar da “evdeki insanlar neden çıkmıyor?” diyor.
Böyle bir psikolojik ve sosyolojik bir ayrışma var. Bu darbe girişiminin bundan sonraki basamakları ne olacak?”
Genel Başkan bundan sonraki ihtimaller üzerinde de kısa bir değerlendirme yaptıktan ve bu değerlendirme içerisine TEMAD ve astsubay faktörünü oturttuktan sonra şöyle konuşuyor;
“2013 Genel Kurulu, Genelkurmay içerisinden bir yapının girdisiyle oldu. Bunlar beni yıkmak için operasyon çekiyorlar. Yeni listeler çıkartıyorlar. Oydu, buydu. Ama buna izin vermedim. Buradaki kastı görüyorsunuz. Kasıt; “Astsubayların ne kadar önemli olduğu”dur. STK’ların kontrol edilmesi lazım. Bu darbe girişiminde kontrol edilemeyen güç Astsubaylar oldu. Ben birçok kez yaptığım konuşmalarda bunu irdeledim, söyledim. Dedim ki, bu ülkenin en zayıf karnı, en yumuşak karnı olan iki unsurdan biri bütün raporlara göre astsubaylardır. Bu, insanlara çok uçuk geldi. “Astsubaylarla ne alakası var?” Arkadaşlar bugün gördük, rejimin değiştirilmesinin ya da değiştirilememesinin önündeki engel, ya da rejimin devamı için bir güç. Nereden bakarsanız bakın. Astsubayların şu anda 100 bin astsubayın ülke kaderini nasıl değiştirdiğini gördük. Ve bir tane astsubay dahi halka ateş etmedi. Verilerde hiç yok. Generallerin % 44’ü bu operasyona katılmış ve tutuklanmış, subayların % 5’i kendi içerisinde, astsubaylarda da % 0,7. Böyle baktığınız zaman astsubaylar bunu yapanlara yüz vermemiş. Astsubaysız ihtilalin ne olacağı görüldü.
Bunu dört sene önce de bize yazılı olarak raporladılar. Hatta bu raporu Başbakanla, Cumhurbaşkanıyla ve diğer yerlerle paylaştılar.
Şimdi zaman zaman diyorlar ki “Partigöç şunu yaptı, bunu yaptı” Arkadaşlar, bugün bu ihtilali durduran nedenlerden biri nedir biliyor musunuz? 1 Kasım seçimlerinden sonra Astsubaylara verilen intibaklar vardı. Astsubaylar siyasetin bir şeyler yapabileceğine inandığı için siyasete bir kredi verdiler. Eğer o dönem siyaset bunu yapmasaydı, dikine dikine gitseydi, generallerin söylediğini yapsaydı ki generaller bu ülkede istedikleri her şeyi yaptırıyor, durum değişik olurdu.
Bir de, asla general düşmanı değilim, TSK’nın bütünlüğünden yanayım, dört kez beni ziyaret ettiklerinde ölüm orucuna çıktığımızda TSK’ya asla çatmadım ve atılacak slogan dört adet idi, onu verdim, onun dışında başka hiçbir bir slogan atılmasın dedim. Hele de “Vur vur inlesin Genelkurmay dinlesin” sloganını da hiç sevmem onu da söyleyeyim. Çünkü Genelkurmay farklı şey, Genelkurmay’daki o oligarşik yapı farklı bir şey. Şimdi, insanlar o süreci de kullanmaya çalıştılar. Ondan sonra eylemi bitirdik, diplomasiye geçtik. Bugün bu noktadayız.
İyi ki böyle geldi. Birçok insan eylem için bizleri sokaklara çekmeye çalıştı. Eğer biz sokaklara çıksaydık, ciddi bir operasyon bizim üzerimizden yapılabilirdi. Böyle bir ihtimal var. Çünkü eğer Ankara’da kurum ve kuruluşlarla olan ilişkileriniz detaya dayanıyorsa, detayı alabilecek bir organizasyona dayanıyorsa elinizdeki bilgileri de verileri de yapacağınız işlerde kullanabiliyorsanız bazı şeylerin önünü alma imkânınız var. Biz de öyle yapmaya çalıştık. Eylem, eylem diyen insanlara “bu süreç o süreç değil” diyerek hassaten direndik, dikkat ederseniz. Ve geldiğimiz noktada da bir takım sıkıntıların önü kesilmiş oldu.
Ömer (Kısrure) Bey bilir, denizciler bir ara üniformalarını giyip Gölcük’te yürüyüş yapacaklardı. Gölcük meydanında yürüyeceklerdi. Yani Silahlı Kuvvetler kaynıyordu, şu anda da kaynıyor.
Yaptığım televizyon konuşmalarında ya da içe dönük konuşmalarımızda bir takım şeyler söyledik. Mesela birkaç ay evvel TSK’nın derhal bir organizasyona gitmesi gerektiğini, ordunun birtakım şeylerden arındırılması gerektiğini, yeniden yapılandırılması gerektiğini, kuvvetlendirmenin formüllerini söyledik. Ama hayata geçirilemedi.
Bugün işte gördüğünüz ucube bir yapıyla karşı karşıyayız.
Bundan sonra ne yapılması lazım?
Arkadaşlar şimdi at izi, it izi birbirine karışmaya başladı. Ve her kafadan ses çıkıyor. Artık aklıselim kurum ve kuruluşların olaya müdahale olması gerekiyor. Bizim kuruluşumuz da bunlardan biri.
Yarından itibaren yeni bir sisteme geçiyoruz. O da şu;”
Genel Başkan bu sistemi ayrıntılarıyla anlattığında sonuç olarak, bugün TSK’nın yeniden şekillendirilmesinde siyasilere ulaşmamızda, çalışmalarımızın doğrudan veya dolaylı olarak kendilerine ulaştırılmasında ve ortak çalışma ortamı kurulmasında çok önemli isimler ve kuruluşlar ile bir tür stratejik ortaklığa gidildiğini gördük.
Şahsen Genel Başkanımız ve Genel Merkez yönetimi ile daha öncelerde de yaptığım görüşmelerde bunun emarelerini zaten alıyordum, bu iki günlük faaliyetlerimiz içerisinde de bölgelerden gelen diğer çalışma arkadaşlarımız da bu ilişkileri detayları ile birlikte görme fırsatını yakalamış oldular.
Bu iki gün içerisinde bizler, Genel Başkanımız ve yönetim kurulumuzun, geçmişteki ve bugünkü Cumhurbaşkanlarına, Başbakanlara, siyasi partilerin genel başkanlarına ve seçkin STK’lara, kamuoyunun yakından tanıdığı önemli kurum ve kuruluşlara danışmanlık yapmış ve yapmakta olan, raporlar sunan profesyonel think tank kuruluşları ile önemli isimlerle sıkı ilişkiler içerisinde olduğunu, bunlarla birebir görüşmeler yaptığına şahit olduk.
Normal bir ortamda çok yüksek maliyetlerle kurulabilecek bu tür ilişkilerin, tamamen bedelsiz olarak yürütüldüğüne, TEMAD’ın bu konularda hiçbir giderinin olmadığına şahit olduk.
Ziyarette bulunduğumuz şahsiyetlerin bizlere karşı samimi yaklaşımları, astsubaylar üzerindeki epey bilgi birikimi ve donanımlarının olduğunu gösteren konuşmaları, bizlere tavsiyeleri, en önemlisi de Genel Başkan ile olan ileri derecedeki dostluğa dayalı olduğunu gördüğümüz bu danışmanlık hizmetlerini tamamen gönüllü olarak yürüttüğünü açıkça ortaya koyuyordu.
Yine benzer şekilde bazı televizyoncularla, gazetecilerle de aynı şekilde iletişim içerisinde olduğunu da ilave edeyim.
* * *
Genel Başkan Ahmet Keser süreç ile ilgili değerlendirmelerini şöyle sürdürüyor;
“Tehlike geçti mi? Türkiye Cumhuriyeti için tehlike geçmedi arkadaşlar. Bundan sonra da sıkıntılı bir süreç başlıyor. Bu sıkıntılı süreçte duygularımızla değil de, ortak dille hareket etmemiz gerekiyor. Bizim rehberimiz Mustafa Kemal Atatürk’tür. Kiminle konuşursak konuşalım, kiminle görüşürsek görüşelim ki bu toplumda herkesle görüşüyorum yani. Cumhuriyet Halk Partisi’ne gittiğimizde de kaygılarımızı dile getirdik, Türkiye bu sıkıntıları yaşar dedik. Kendisi bize “Orduda darbe olur mu?” diye sorduğunda, hiyerarşik düzende olmaz, ama cemaatin kendi bir kalkışması olabilir, böyle bir şey mümkün, ondan sonra da bir sıkıntı yaşayabiliriz, ne tür bir sıkıntı yaşayabiliriz? Çünkü olağanüstü haller, olağanüstü durum geliştiriyor ve Türkiye bir sıkıntı ile karşı karşıya kalabilir, nedir o?” …
* * *
Genel Başkan burada bazı siyasi öngörülerinden ve yaşanacak muhtemel sıkıntıların neler olabileceğinden bahsettikten sonra devam ediyor;
“Arkadaşlar, darbe günü dikkatinizi çekti mi? Darbe girişiminin daha ilk saatlerinde, henüz uçaklar havada iken duruşumuzu, tepkimizi ortaya koyduk. Web sitemizden “DARBE GİRİŞİMİNİ TELİN EDİYORUZ” başlığıyla bildirimizi yayınladık. Fark ettik ki o anlarda birçok insanın dakika dakika siteden bizi ve duruşumuzu takip ettiklerini anladık…
Sözün özü, herkesin bildiği bir darbeyi canlı olarak yaşadık. Bundan sonra bir iç savaş tehdidi var. Suikast tehdidi var. Bu sokaktaki yığınlar bir müddet sonra umarım karşı karşıya gelmez. Karşı karşıya geldiklerinde de hepimize büyük görevler düşüyor.
Astsubayları bizim kontrol altında tutmamız lazım. Onun için sosyal medya ile ilgili arkadaşlarıma söylüyorum. Keşke bir televizyonumuz olsaydı. Keşke o dönem yapabilseydik. Bunları canlı olarak paylaşabilseydik. “
* * *
Genel Başkanımız burada TEMAD televizyonundan bahsetmişken daha sonradan yaptığımız görüşmede verdiği bilgileri aktarmak istiyorum;
Geçtiğimiz günlerde sitemizden yaptığımız paylaşımla TEMAD’ın medya ve teknoloji atağından bahsetmiştik.
Öğrendiğimize göre Limonist firması bizim talebimizden en geç yarım saat sonra canlı olarak televizyon yayını yapabilecek teknik imkana sahip durumda. Ancak bizim de güçlü bir arşivimizin olması gerekiyor. Gerekli olan altyapı ve datanın hazırlanması için arşivleme ve programlama çalışmalarımız devam ediyor. Bu nedenle Genel Merkezimiz canlı televizyon yayını için şimdilik erken davranmak istemiyor.
TEMAD’ın medya atağı konusunda tüm hazırlıklar tamamlanmış durumda. Son aşama olarak, detaylar konusunda birkaç talebimizin Firmaya iletildiğini, firmanın bu eklemeleri çok kısa zamanda tamamlayacağını öğrendik.
* * *
Genel Başkanımızın açıklamalarına devam edelim;
“Ve darbenin gerçek kahramanları Türk Silahlı Kuvvetlerinin içerisinde. Ben asla ayrım yapmadan söylüyorum, çok büyük bir bölümünü astsubayların oluşturduğu kahraman kitlesi bunlar. Ama subaylar da astsubaylarla birlikte hareket etti. TSK’nde o birbirleriyle o aile dayanışmasını ancak böyle yapabildi. Ama o kadar mahsun ki subaylar artık, çıkıp konuşamıyorlar.
Astsubaylar, hep söylüyorum, fikri iktidarı fiili iktidara çevirme durumu var, bu bir risk onu da söyleyeyim, astsubaylar fikri iktidardı, şimdi fiili iktidara doğru gidiyor. Tekrar söylüyorum bu bir risktir. Çünkü kullanabilme ihtimali var. Onun için heyecana kapılmadan, memleketimizin, milletimizin bekasını düşünerek, tek bayrak, tek millet, tek devlet, tek ordu, tek lider, Mustafa Kemal Atatürk. Bugün ona ihtiyacımız var. Bugün onun etrafında, ismi etrafında kenetlenmeye ihtiyaç var.
Dikkat ederseniz Başbakan son günlerde bunu da telaffuz etmeye başladı. Bu ihtiyaç çerçevesinde ayrım gözetmeksizin toplumun tüm kesimlerini kucaklamamız lazım. Bunun için de önce birbirimizle kucaklaşmamız lazım.
O nedenle, bizim burada içimizde kullanılabilir insanları dışarıya atmamız lazım. Çünkü orada bir şey olmaya başladı. Ses tonu yükselmeye başladı. Ses tonu yükseldikçe bizim tabanımız “Bunlar palazlandı herhalde, bakın bunlara ne yapılıyor” diye panik yaşanıyor. Asla paniğe gerek yok. Onları dışarı atıp bu yeni versiyonu hayata geçirmemiz lazım.
Bu kapsamda bir komisyon oluşturacağız. O nedenle sizleri bu anlamda buraya davet ettik. Yarın o komisyon toplanacak inşallah. Şimdilik 16 tane başlık tespit edilecek. Her ay bir başlıkla ilgili rapor hazırlanıp Cumhurbaşkanına, Hükümete, Bakanlar Kuruluna, Siyasi partilere, Milletvekillerine, Üniversitelere, toplumun değişik kesimlerine bu raporlarımızı göndereceğiz.
Genel Başkan Ahmet Keser’in bahsettiği bu ana başlıklar daha sonra Komisyonun birlikte çalışması ile belirlendi. İşte o maddelerden bazıları;
Dünya ve Türkiye,
Dünya ve Türkiye’deki Astsubaylar
Yeni Ortadoğu ve Türkiye
Yeni Türk Silahlı Kuvvetleri
Türk Silahlı Kuvvetleri ve statü
Askeri okulların yapılandırılması
Askeri hukuk
Asker sivil ilişkileri
Astsubayların saha liderliği
Gelecek yüzyılın savaşlarında insan faktörü
TSK personelinin değerler eğitimi
Devletin ordusu mu, ordunun devleti mi olmalı?
Devleti olan ordudan, ordusu olan devlet yapısına geçiş
Güçlü Türkiye için Güçlü Ordu, Güçlü Ordu için Güçlü Astsubay. Neden ve nasıl?
Mobilizasyona geçiş, teknolojisi ve otomasyon özelliği artırılmış orduya geçiş
Ordu istihbaratındaki resmi ve sosyal istihbarat optimizasyonunun zorunluluğu
Yeni dünyada Türkiye’nin yeri
NATO ve Türkiye
TSK emeklilerinin sosyal medyada ve sosyal hayatta yapılandırılması
Görevde yükselme projeksiyonu
TSK’da ombudsmanlık
TSK’da statü olmalı mı?
Türkiye’nin demografik yapısının geleceği
Türkiye’nin Yüksek Öğrenim (Askeri okullar dahil) ders muhteviyatının yenilenmesi
AB, NATO ve Şangay Örgütü ve bölgesel ittifaklarda Türkiye’nin yeri
Türkiye içinde ve Türkiye’ye olan göçlerin çarpan etkisi
STK ve işlevleri
TSK ve STK entegrasyonu
Dünyada ve Türkiye’de terör
TSK'da muharip yapının dışındaki sosyal ve ekonomik yapıların özelleştirilmesi
Ordunun psikolojik ve sosyolojik veri tabanı
TSK nın sosyal data projeksiyonu
Astsubay Akademisi
Siber savaşlar
Teknoloji, innavasyon ve TSK
* * *
Ahmet Keser, değerlendirmelerine şöyle devam ediyor;
“Çok tehlikeli bir söylemle karşı karşıyayız. O da “Türk Silahlı Kuvvetlerinin sivilleştirilmesi” böyle bir söylem dünyanın hiçbir akıllı ülkesinde konuşulmaz. Asker sivilleşmez. Sadece şu var; askeri hukuk noktasına çekmek için yapılacak şeyler vardır, bu da yapılır. Efendim, asker başıbozuk olduğu için bahçesine FETÖ’cüler sızmış. Ya, diğer sivil okullardan, imam Hatiplerden mezun olanlardan da var. Başka şeylerden de var. 45 bin tane Milli Eğitimden atıldı… Öfkeyle alınan kararlar ülkeyi yanlış yerlere götürebilir. Bizim burada yapacağımız şey, ilgili kurum ve kuruluşları uyarmak. Hatta bazı şeyler olmadan evvel uyarmak. Olduktan sonra da tedbir konusunda uyarmak.
Böyle sıkışık zamanlarda karar vericiler doğru kararlar veremeyebilir. Bizim burada devreye girmemiz gerekiyor. Biz muhalefete de söylüyoruz, iktidara da söylüyoruz. Daha dün not aldılar, götürdüler. Ulaşıyoruz, bazıları direkt temas yapıyor, bazıları endirekt temas yapıyor. Silahlı Kuvvetlere de mesaj gönderiyoruz. Çünkü bu ordu bize lazım, bu ordu Türk milletinin son Türk devletinin son Türk ordusu. Ve şu anda baktığımız zaman İslam coğrafyasında da elle tutulur başka bir ordu da yok. O nedenle ordu da, devlet de, millet de bize lazım. O nedenle kalemimizi, klavyemizi buna göre kullanmamız lazım.
İçimize hep sızacaklar, bundan sonra da içimize sızacaklar. Bunları normal muhalif diye görmeyin arkadaşlar.
Tekrar tekrar söylüyorum. Ben isim vererek söyledim, Mustafa Aytar Bey yazdı sağ olsun. Sabah 07.00’ye kadar çalıştı sağolsun. (Okumak için tıklayınız) Bu operasyonu ben yedim. Ben, onların istedikleri adamı listelere almadım, operasyon yedim. Çünkü istedikleri adamları astsubay psikolojisi gibi, astsubay beklentisi gibi masumane bir şeyin içerisine zarflayarak sunmaya çalıştılar. Orada da yazdım, kumpas kurmak için yaptıkları toplantıyı bastım. Onun için çıkıp şimdi konuşamıyorlar. Bugün derdest oldular ama ülke için tehlike bitmedi. Bana da üç dönem yasak koyanların kimler olduğunu gördünüz. Bizi mahkemeye verenlerin kimler olduğunu gördünüz.
TEMAD öyle sıradan bir yer değil. Hiçbirimiz sıradan bireyler değiliz. Yani bugün Ömer Kısrure Bey Gölcük’te çalışan bütün astsubayların abisi. Ondan yaşlısı olanlar olsa bile emekli olduğu için abisi.
O nedenle arkadaşlar, biz toplumun her kesimi ile buluşmaya çalışıyoruz. Bizler ileri adım atacaksak kendimizi izole edemeyiz. O nedenle benim ve arkadaşlarımın mücadelesi ile bizim toplumla ve siyasiler ile iletişim içerisinde olmamız, onları yönlendirebilecek şekilde girdiler yapmamız gerekiyor.
Bu anlamda sosyal medyaya da önümüzdeki dönemde korkunç görev düşüyor.
Sizler artık bu camianın “think tank”çileri oldunuz. “Toplum mühendisleri” oldunuz. Önümüzdeki dönemde, dediğim gibi bunlar raporlara dökülüp kamuoyunda da paylaşılacak. Çünkü herkes dağıtmış vaziyette, herkes siyasi görüşüne göre kendini konumlandırmış. Bizim siyasi görüşümüz kişisel olup, kişisel siyasi görüşlere sahip olabiliriz ama kurumun siyasi görüşü olmaz. Kurumun siyasi duruşu olur, o da Cumhuriyettir, demokrasidir, ebedi liderimiz Mustafa Kemal Atatürk’tür. Oy verdiğimiz liderler, günümüzün liderleridir. Onda sıkıntı yok. Ama çatısı altında toplanmamız gereken değerler bellidir, değişmez. Bizler bunu her ortamda, herkese söylüyoruz, siyasi görüşü ne olursa olsun herkese bunu söylüyoruz. Duruşumuzla beraber insanlar bizi kabul etmelidir. Sorumluluğumuz ağır!”
Evet, sorumluluğumuz ağır. Ve biz bu sorumluluğu hep birlikte taşıyacak ve gereğini hep birlikte yerine getireceğiz!
Bizimle misiniz, değil misiniz?
- Mustafa AYTAR –
Yorumlar
Harp okulu mezunu olmak.
Peki harp okulunu bitirmek gerek şart mıdır?
Hayır. Çünkü sözleşmeli subaylar, asteğmenler ve astsubaylıktan geçenler harp okulu mezunu değildir.
Peki subay olmak için gerek şart nedir?
4 yıllık fakülte mezunu olmak.
O halde 4 yıllık fakülte mezunu astsubaylar neden subay yapılmamaktadır?
Çünkü subaylık sınavı, belirli süre hizmet şartı, sicil şartı vb. bir sürü engel ile subay olmaları için değil olmamaları için uğraşılmaktadır.
Asteğmenleri sınava sokmayan, sicil sormayan, hizmet şartı aramayan, sadece 4 yıllık fakülte bitirmesini yeter şart görenler astsubayların subay olmaması için deveye hendek atlatmaya çalışmaktadır.
Bizler astsubaylar olarak subay olma şartlarını bütünüyle (genelkurmay başkanlarının 2 yıllık harp okulu mezunu olduğunu düşünerek) karşılamaktayız. Şuan bütün astsubaylar 2 yıllık yüksekokul mezunudur. Benim gibi 4 yıllık fakülte mezunu olanların yanında, yüksek lisans yapmış meslektaşlarımda bulunmaktadır.
Şu halde yapılması gereken şey astsubaylığın tamamen kaldırılarak halihazırda astsubay olan tüm personelin subay sınıf okullarına gönderilerek kurs verilmesi, sonrasında teğmen rütbesiyle mezun edilmesi, hizmet yılına görede her yıl rütbeleri verilmek suretiyle hak ettiği rütbeye yükseltilmesidir. Tüm emekli astsubaylar içinde aynı işlem yapılmalıdır.
Bu yöntemle şuan ordumuzda olduğu söylenen subay açığı kapatılacağı gibi hatta kadro fazlasına erişilecektir ve profesyonel ordu için altyapı oluşturularak sayının azaltılması sağlanabilecektir. 4 yıl boyunca mezun veremeyecek olan harp okullarının açığı kapatılmış olacaktır.
Subaylar bağıracak, itiraz edecek, gülecek, kabul etmeyecektir. Lakin ısrarla vurgulamalıyız ki birliklerde asıl işi yapan kesim olarak biz astsubaylar subayların yaptığı her işi yapabiliriz. Hatta iddia ediyorum, işi yaparak öğrenen bizler, tepeden atanan, işten anlamayan, işine geldiğinde ben sadece yöneticiyim diyen subaydan çok daha iyi subaylık yaparız. Çünkü yöneteceğimiz sistemin arızacılığından operatörlüğüne kadar herşeyine bilen subaylar o sistemi daha iyi ikame edebileceklerdir.
Dışarıda direncin, diyotun ne olduğunu bilmeden mühendis olmuş, sadece 4 yıllık fakülte mezunu diye başıma amir olarak atanacak sözleşmeli subayı nasıl bir duygu ile amir olarak kabul edebilirim? İşimi bilmeyen adamın işimle alakalı vereceği saçma bir emire itiraz ettiğimde (ki yaşadım) sicilimin düşmeyeceğini nereden bilebilirim?
Astsubaylığın kaldırılması durumunda siviller olarak bilemeyeceğiniz astsubayların bütün sorunları ortadan kaldırılmış olacaktır. Siz büyüklerimden ve TEMAD'dan bundan sonra yapılması gerekenler konusunda hükümete,genelkurmaya ve cumhurbaşkanına aşağıda sıraladığım maddelerin de iletilmesidir.
a. Astsubaylığın kaldırılması,
b. Mevcut astsubayların ve emeklilerinin hizmet yılı oranında rütbeleri verilerek subay nasbedilmesi,
c. Sicil sisteminin tamamen kaldırılması. Hiç kimse hakkında dosya tutulmaması (anayasal suçtur),
ç. Devletin ve milletin bekası açısından tehlikeli görülecek personelin tespiti veya şüphe uyandırması halinde istihbarat birimlerine haber verilerek hakkında gerekli işlemlerin yapılması, gerektiğinde mahkemeye sevk edilmesi,
d. Bu sistemin uygulanması halinde mevcut personel sayısı ile silahlı kuvvetlerde açık kalmayacağı, aksine fazla çıkacağı,
e. Sicil sisteminin kaldırılmasıyla gerçekte başarılı olan fakat yıllar içinde amiri pozisyonuna gelen onlarca kişiden belki sadece birinden, ve belkide tamamen şahsi husumet nedeniyle düşük sicil almış personelin sisteme küstürülmemesi, çalışma azminin kırılmamış olacağı,
f. Yıllardır ezilen, hor görülen astsubay toplumunun artık hak ettiği yere geleceği ve gelecekte böyle bir burjuva sisteminin engellenmiş olacağı, astsubayların tüm sorunlarının ortadan kaldırılmış olacağı,
g. Birliklerde silah arkadaşları olan astsubaylar üzerinde egolarını yükseltenlerin, sivil halka bakış açılarının zaman içerisinde gittikçe değişerek, sivilleri hor görmeleri, kendilerini herkesten üstün görmeleri engellenecek, subaylarında sistem üzerinde teknisyen ve operatörlük yapmaları sağlanarak bir nevi komplekslerinin kırılması sağlanacaktır. Darbe kültüründen kurtulmanın tek yoluda bu kompleksin kırılmasıdır.
Ordu hepimizin ordusu. Ve artık bize dayatılan bu burjuvazi sisteminin değiştirilmesi vakti gelmiştir. Burjuvaların kendilerini halk içinde halk ile beraber yaşamaya alıştırmaları şarttır.
Saygılarımla...
RSS beslemesi, bu iletideki yorumlar için